Tarih: 19.06.2025 15:33
Filistin’de şehit edilen gazeteciler, Kastamonu’da anıldı
Kastamonu Üniversitesi’nce "Filistin’de Şehit Edilen Gazetecileri Anma" programı düzenlendi.
Kastamonu Üniversitesi Basın Yayın Müşavirliğince Merkez Kütüphanesi Cemil Meriç Salonu’nda düzenlenen program İsrail’in Filistin’de yaptığı katliamı anlatan fotoğraf sergisinin açılışıyla başladı. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı ve Kur’an-ı Kerim tilavetiyle devam eden programda konuşan Kastamonu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Hamdi Topal, "Halen devam etmekte olan soykırımın ne derece büyük acılar yaşattığını ve insanlık adına ne derece utanç dolu bir sayfa olarak tarihe kayıt geçtiğini göstermiş oldu. Hiç şüphesiz bizler, hem Filistin ile tarihi bağları hem inanç bağları hem de gönül bağları olan insanlar ve bir Türk milleti olarak bu zulme kayıtsız kalma durumunda değiliz. Her şekilde Filistin halkının yanındayız. Her şekilde bu zulmü onlara reva gören ve bu zulme destek veren İsrail ve destekçilerine karşısındayız. İnşallah Filistin halkı bu onurlu duruşunun karşılığını en kısa zamanda alacak ve kendi özgür devleti içerisinde nehirden denize Filistin sınırları içerisinde hür, bağımsız ve mutlu bir şekilde yaşayacak. Döktükleri kanlar da zalimler boğulacak, biz buna inanıyoruz, bunu hamaset gereği değil hakikaten tarihin seyri içerisinde yaşayanların bir devamı niteliğinde söylüyoruz. İnşallah bizler de durduğumuz yerle kendi sahamızı belli edeceğiz ve Türk halkı her zaman olduğu gibi zalimin karşısında, mazlumun yanında ama en önemlisi doğrunun ve haklının yanında olarak bu sınavı vermeye devam etmekteyiz. Netice alınana kadar da bütün inancımız ile buna inanıyoruz. Bu vesileyle basın müşavirliğimiz ve destek veren basın öğrenci toplumumuzu tebrik ediyorum" dedi.
"Yüreğimizde derin izler bırakan bu kayıpların duygusal ağırlığını paylaşıyoruz"
Kelimelerin yetersiz kaldığı bir acının, bir insanlık dramının ve onurlu bir duruşun tanıkları olarak bir araya geldiklerini söyleyen Kastamonu Üniversitesi Basın Yayın Müşaviri Doç. Dr. Selver Mertoğlu, Gazze’de, görevlerini onurla, cesaretle ve canları pahasına sürdüren gazeteci meslektaşlarını andıklarını ve onların hatırasını yaşatmak için toplandıklarını belirtti.
"Savaşta hakikat ilk kurban olur" sözünün tarihte defalarca dile getirildiğine işaret eden Mertoğlu, "Bu yüzden, savaşın ortasında gerçeğin peşine düşen gazeteciler, hakikatin yaşayan vicdanları haline gelmektedir. Bu anma töreni, hem akademik bir bakışla hakikatin önemini vurgulamak hem de yüreğimizde derin izler bırakan bu kayıpların duygusal ağırlığını paylaşmak için bir fırsattır. Biz akademisyenler, üniversitelerde hakikati aramayı ve yaymayı bir görev biliriz. Hakikatin akademik sorumluluğu, bilgiye sadakati ve doğruyu söyleme vazifesini içerir. Gazeteciler de benzer bir misyonla, özellikle çatışma bölgelerinde, gerçeği ortaya çıkarmak uğruna canlarını tehlikeye atmaktadır" diye konuştu.
"Savaşın başlamasından bu yana 200 gazeteci hayatını kaybetti"
Filistin’de savaşın başlamasından bu yana 200’den fazla gazetecinin hayatını kaybettiğini belirten Mertoğlu, "Tarihi veriler, savaş muhabirliğinin nasıl bir bedeli olduğunu çarpıcı biçimde ortaya koyuyor. İkinci Dünya Savaşı’nın altı yılı boyunca 69 gazeteci, 20 yıl süren Vietnam Savaşı’nda 63 gazeteci, üç yıl süren Kore Savaşı’nda 17 gazeteci hayatını kaybetmişti. Bugün ise ne yazık ki bu sayılar katlanarak aşılıyor. İsrail ile Gazze arasındaki son çatışmalar, basın tarihinin en ölümcül dönemi olarak kayıtlara geçmiştir. 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze’de görev yaparken öldürülen gazetecilerin sayısı yüzlerle ifade ediliyor. Basın özgürlüğü kuruluşlarının bildirdiğine göre, savaşın başlamasından bu yana yaklaşık 200 gazeteci hayatını kaybetti, daha fazlası yaralandı ve görevlerini yaptıkları için her an ölüm tehdidi altında yaşıyor. Uluslararası hukuk ve etik değerler, savaşta gazetecilerin korunmasını özellikle vurgulamaktadır. Cenevre Sözleşmelerine göre gazeteciler sivil statüsündedir ve hedef alınmaları savaş suçudur. Ancak Gazze’de gördük ki gerçeği ulaştırma mücadelesi verenler, bizzat gerçeği karartmak isteyen güçlerin hedefi haline gelmiştir. Basına yönelik her saldırı aslında gerçeğe yönelik bir saldırıdır. Hakikatin akademik sorumluluğuna inanan bizler için bu kabul edilemez bir durumdur" şeklinde konuştu.
"Birçok gazeteci, yaşadıkları tarifsiz acıya rağmen kameralarını ellerinden bırakmadı"
Gazetecilerin gerçeğin tanığı olduğunu söyleyen Mertoğlu, "Çatışma bölgelerinde haber peşinde koşan gazeteciler sadece gözlemci değildir; onlar vicdani birer tanıktır. ‘Vicdani tanıklık’ kavramı, zulme veya acıya şahit olup bunu dünyaya duyurma ahlaki yükümlülüğünü ifade eder. Kameralarıyla, not defterleriyle çatışmaları kaydeden gazeteciler ‘seyirci’ gibi görülebilir. Fakat biz biliyoruz ki onlar asla sadece seyirci değiller. Çünkü onlar sayesinde dünya, gözlerini başka yöne çeviremiyor; haksızlıkların belgesi tutuluyor. Gazeteciler, insanlığın hafızası için oradalar; zulmün kayda geçmesi, kurbanların unutulmaması, suçların gizlenmemesi için oradalar. Gazze’de yaşananlar, vicdani tanıklığın ne kadar hayati olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Gerçeğin tanığı olan gazeteci, yalnızca olanı biteni aktarmıyor, aynı zamanda zalimlerin yalanlarını boşa çıkarıyor. Kamerasını siper eden bir muhabir, aslında vicdanını siper ediyor demektir. Bazen bu uğurda en sevdiklerini bile kaybediyorlar, ama yılmıyorlar. Birçok gazeteci, yaşadıkları tarifsiz acıya rağmen kameralarını ellerinden bırakmadılar; çünkü biliyorlardı ki eğer onlar konuşmazsa, Gazze karanlık bir sessizliğe gömülecek" ifadelerini kullandı.
"Bir gazeteci öldüğünde, hakikatin bir tanığı, adaletin bir savunucusu, vicdanın bir sesi susar"
İsimlerini tek tek sayamadıkları Gazze’de görevi uğruna can veren meslektaşlarının cesaretini ve fedakarlığını yüreklerinde hissettiklerini belirten Mertoğlu, şöyle konuştu:
"Onların her biri, mesleki onurun ne demek olduğunu dünyaya gösterdi. Kimi siperlerde kurşunların arasından yayın yaptı, kimi yıkıntıların altından gerçekleri haykırdı, kimi son nefesini verirken bile kamerasını kayıtta tuttu. Bir gazeteci, sevdiklerini kaybedip kendi canı tehdit altındayken dahi mikrofonunu bırakmıyor; çünkü hakikate sadakat, can pahasına taşıdıkları bir onur madalyasıdır. Bir gazeteci öldüğünde, sadece bir insan değil; hakikatin bir tanığı, adaletin bir savunucusu, vicdanın bir sesi susar. Ama bizler buradayız ve onların susturulan sesini hep birlikte yaşatacağız."
Konuşmaların ardından Filistin’de yaşananların anlatıldığı film gösterimi katılımcılara izletildi. Akademisyen ve şehit gazetecilerin isimlerinin yazıldığı koltuklarda oturan öğrencilerin şiir okumasıyla program sona erdi.
Programa; Kastamonu Üniversitesi Rektörü Topal ile Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Ömer Küçük, Prof. Dr. Mehmet Atalan, Prof. Dr. Selahattin Kaymakcı, İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Muharrem Çetin ile öğrenciler katılım sağladı.
Orjinal Habere Git
— HABER SONU —